Ülkemde son 6 gündür geleceğe hem umutla hem de kaygıyla bakmamı sağlayan bir nevi bünyemi şizofrenleştiren gelişmeler oluyor. Taksim Gezi Parkı'nın yıkılıp yerine topçu kışlası görünümünde AVM yapılması için ağaçları sökmeye çalışanlara karşı bir avuç "marjinal" doğa dostu tarafından yakılan kibrit, polisin bu insanlar karşısında sergilediği akıl almaz güç gösterisinin körüklemesiyle, yurt genelinde bir başkaldırıya dönüştü. En apolitiği bile sokaklara döküp hak aramaya iten bu küçük kıvılcım, 12 yıllık iktidarının son yıllarında kendi hayat görüşünü tüm ülkeye dikte etmeye çalışan bir siyasi erke karşı son yılların en büyük sivil direnişe dönüştü. Reyhanlı'daki olayların halktan gizlenmesi, 3. köprünün adı, alkol yasağı ( ya da hükümetin söylemiyle düzenlemesi), insanların günlük hayatlarını ve alışkanlıklarını ve en önemlisi hassasiyetlerini hiçe sayan söylemler ve icraatlar... Bütün bunların birikimi sonucunda insanlar tam anlamıyla patladı. Yine de çıkış noktasının doğa ve ağaç sevgisi olması ne hoş ne romantik...
Olaylar hala devam ediyor. Yurt genelinde bir direnişe dönüştü ve ben sonunu kestiremiyorum. Bu kadar olaya rağmen, burnundan kıl aldırmayan bir hükümetin başbakanın ar edip de söylem ve icraatlarından geri döneceğini zannetmiyorum. İşin kötüsü önümüzdeki seçimlerde de muhtemelen kazanacaklar. Ama bu demek değil ki olaylar sonuçsuz kaldı ya da kalacak. Bütün bunların diktatörlüğe giden bir hükümetin yoluna bir taş koyduğu aşikar. Bundan sonra "ben yaptım oldu" demeden iki kere daha düşünecekler. Belki günün birinde ciddiye alacağımız bir muhalefet bugünden oluşmaya başlayacak karşılarında... Yaşayıp göreceğiz, umarım güzel günlerimiz olacak.
Umutları bir kenara koyarsak, bu olayların elle tutulur en büyük katkısı, insanların empati yeteneklerini geliştirmesi oldu. Her ne kadar başbakanınkine tesir etmesede... Binlerce insan çok iyi anladı; ötekileştirilmek nedir, Türkiye'de medya kuruluşları olayları nasıl istediği gibi gösteriyor? Yafta yemenin, derdi dinlenmeden yargılanmanın ne olduğunu gördük ve pek çoğumuz ilk defa yaşadık. Çok güzel şeyler öğrendik son 6 günde... Hayatında eylem yapmamış hatta devlet babaya karşı gelenlere, "ama onlar da polise taş attı" diye içerlenen halk nihayet gözünü açtı. Ana akım medyanın sansürlediği ve manipüle edenlerin istediği gibi gösterdiği olaylar, tüm çıplaklığıyla sosyal medya sayesinde takip etti. Her ne kadar dezenformasyon fazla da olsa, insanlar yanlış bilgilerin ayıklanması için bile canla başla kullandı kendi küçük cep gasteciklerini... Hani klişe bir soru vardır, hangi dönemde yaşamak istersiniz diye... Ben bilginin bu kadar hızlı ve sansürsüz dolaşabildiği bir dönemde yaşadığım için çok şanslı hissediyorum. Biraz yorucu ve zor ama yine de çok şanslıyız.
Son olarak bugünlerde öğrendiğim, aslında iyi bildiğim ama bir kere daha gördüğüm en güzel gerçeklerden biri de memleketlimin mizah gücü oldu :) Günlerdir sosyal medyada ve sokaklarda gördüğüm güzel sözlerden / karelerden birkaç örnek paylaşmak istiyorum...
- "sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiyem"
- "alkolü yanlış zamanda yasakladılar, bak ayıldık, gördünüz mü?"
- "Başbakan, medyayı sorumsuzluk ile suçlamış. Pardon! Norveç medyasını mi?"
- "Twitter denen bir bela var başımızda" dedi başbakan. Hüsnü Mübarek'ten 'ah sen bir de bana sor' tweeti bekliyoruz"
- "Kucağa oturmak bence de ahlaksızlık. Bütün medya bu ahlaksızlıktan bir an önce vazgeçmeli"
- "Başbakan her ağzı olan konuşuyor diyor! Demokrasinin anlamı budur; biri anlatsın suna!"
- "bu biber gazı denen süper dostum" sadece sinüsleri değil algıyı da açıyor.
FSB Haziran 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder