Bir ayı biraz geçen bir depresyon dönemi sonrasında, ruhumdaki yaraları bedenime döktüm. Terk edilmişliğin ya da tercih edilmemişliğin acısı kat kat vücudumdan çıktı. İnsanın tüm sinirlerinin geçtiği yerde, omurilikte oluşan yara hayatımda tattığım en büyük fiziksel acılara sebep oldu.
İki buçuk sene önce ortaya çıkmıştı fıtık hastası olduğum. Biri ciddi seviyede ilerlemiş olan tam üç fıtık taşıyordum vücudumda. Fizik tedavi ve biraz daha dikkatli yaşayarak, fıtıklarımla idare edebileceğimi düşündüm. Aslında ettim de. 23 Ocak perşembe gününe kadar...
Kalpten edilen duanın kabul olması mı, eşref saatine denk gelmesi mi yoksa kuantum mu bilmiyorum. O gün üzüntümü o kadar yoğun yaşıyordum ki... Yatağımda olmayı diledim. Yorganın altında kalıp uzun zaman çıkmamayı düşledim. Ve dedim ki içimden, "ölümcül olmayan bir hastalığım olsa da bir ay evde raporlu yatsam, evden çıkacak çalışacak gücü kendimde bulamıyorum"
Sonuç; iki buçuk yıldır uyumakta olan fıtığım öyle bir uyandı ki, beni de kendiyle birlikte tam on gün uykusuz bıraktı ve fedakar anneciğimi de. Onuncu gün çok güvendiğimiz bir cerrah tarafından ameliyat edildim ve 20 günlük bir yatak istirahati aldım. İşte 30 gün, tam bir ay...
Bu hikayeden çıkardığım dersler; hayatta sağlıktan daha değerli bir hazine yok. Bir kere onu kaybedersen diğer bütün dertler önemini yitiriyor. Dualar, dilekler, istekler her zaman olumlu şeyler olmalı. Evrenin garip bir espri anlayışı var, onca mesajdan en garip olanına cevap verebiliyor. Ve bir gün kendiminkini kurana anne olana kadar, ailemden annem babam kardeşimden öte dünya yok.
FSB, Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder