27 Şubat 2013 Çarşamba

kar küresinde yaşamak


Site hayatı bugünlerde çok moda olan bir yaşam biçimi. Hani şu içerisinde marketi, eczanesi, sineması olan, küçük bir alışveriş merkezi ile insanlara dışarıya çıkmadan site içerisinde mutlu mes’ud hayatlar vaat eden yapılar pek revaçta. Tanıdığım hemen herkes bu akıllı buldukları lüks evlerde yaşamak istiyor. Güzel, eski ve fakat bahtsız şehrimde yeni yapılaşma bu yönde. İnşaat şirketleri birbiri ardına yeni projelerle koca şehri boşluk bırakmazcasına dolduruyor. Lüks siteler, havuzlu, alışveriş merkezli, parklı bahçeli ama ruhsuz! İstanbul gibi tarihi muazzam bir şehre yakışmayan suni yapılar, çiçek bahçesine dikilmiş plastik kazıklar gibi… Ben bu siteleri “kar küreleri ”ne benzetiyorum. Gerçi kar küresi tanımı ilk başlarda size romantik bir tanım gibi gelebilir. Hele ki benim gibi doğuştan romantik bir insansanız. Ama burada benzerlik bulduğum nokta usul usul yağan ve insana mutluluk veren ışıltılı kar taneleri değil, kürenin camı yani sınırları. Küre içerisinde mutlu bir yaşam tasvir edilebilir. Ama küre işte en nihayetinde el kadar alan. Sınırlar içerisinde mutlu olunabilir mi? Hayattan kopuk sınırlı bir yaşam alanı içerisinde ömür tüketilir mi? Bazılarına koca dünya küresi yetmez iken nasıl oluyor da bazı insanlar güvenli-sınırlı küreleri içerisinde bir ömür tüketebiliyor. Ayrıca o küreye sahip olmak için senelerce ömürlerinden emeklerinden hayatlarından veriyorlar. Yirmi yıl çalışıyorlar, küre içerisinde küçücük bir daireye sahip olmak için… Sabah 7’de başlayan gün, işe giderken harcanan saatler, gün ışığın olduğu saatlerde kapalı ofislerde az oksijenle yetinme, sonra hava kararınca eve dönüş çilesi, nihayet saat 8 civarı güvenli fanusa giriş! Şimdi sitemizin bize sunduğu müthiş imkânlardan yararlanma vakti; haydi gün içinde yüzlerce kişinin kullandığı havuzumuza dalalım. İşte hayatın insana sundukları… Buna iyi yaşamak diyen kişilerin acırım ömürlerine.   
Ben bir hayat kuracağım. İçinde sanat, doğa ve dostlar olacak. Küçücük bir evim olacak. Küçücük evimin içine binlerce anı sığacak. Anlamlı bir ev olacak, ben kokacak. Sandalyesinin duruşunda bile bir “ben” olacak. Görenler "işte tam senin evin, içi de senin için" diyecek. Evimin güzel bir manzarası olacak. Manzara şart, bir de terası olursa benden mutlusu yok. Tarih kokan bir semtte olacak. Mutlaka bir penceresi denizi görecek. Güzel manzaralı evim İstanbul silueti görecek. Evden çıkıp iki adım yürüdüğümde beni bekleyen bir çay bahçem olacak ya da bir bankım…  dükkanı önünden geçerken iki kelam ettiğim esnafım olacak. Yürüye yürüye komşu semte geçeceğim. Sınırları duvarları olmayacak yaşadığım yerin, güvenlik görevlileri olmayacak. Evimin salonunda kitaplığım, L koltuğum ve anneannemin kristal aynası olacak. Seyahatlerden getirdiğim objeler, beni anlatan semboller olacak. Ruhumu yansıtacağı için evin antikacıya dönme ihtimali muhtemel. Ama asla kasvetli sarı bir havası olmayacak. Duvarları bembeyaz ve ferah tavanları yüksek… Geleni gideni bol bir ev olacak. Bir kar küresi içinde maket değil âlem’in içinde göze olacak.  

FSB Şubat 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder