Fatma'nın ailesinden başka önemlisi yoktu. 3 güzel çocuğu ve çok sevdiği bir kocası vardı. Kız kardeşi, babası, akrabaları vardı. Güzel bir evi, evinde görümcesi ve onun çocukları vardı. Bir de kocasının köyünden dökülenler gitmek bilmez misafirleri, akrabaları vardı. Mutluydu Fatma, kalabalığı severdi, evin koridorlarına bile yatak sererdi.
Günün birinde kocası Seyfi'nin uzak bir akrabası, hasta bir kadın tedavi için İstanbul'a tabii Fatmacığın evine geldi. Şimdilerde çok önemli değil çaresi var ama o yıllarda ölümcüldü kadının hastalığı. Fatma aylarca evinde baktı kadıncağızı. Kimsenin yapmak istemediği temizlik işlerini de yaptı. Hastadan asla iğrenmezdi. Severek ve sevgiyle baktı kadına uzunca bir zaman. Ama hastalık ilerledi, kadını hastaneye yatırdılar.
Fatma ziyaretine gitmek istedi kadının, Seyfi karşı çıktı. Durumu kötü, yanına almıyorlar dedi, türlü bahaneler uydurdu. Seyfi her gün hastaneye ziyarete gidiyor ama Fatma'yı götürmüyordu. Şüphelenen Fatma bir gün gizliden peşine takıldı kocasının. Hastaneye kadar takip etti. Hastanenin büyük mermer merdivenlerinden Seyfi önde Fatma arkasında tırmanırlarken, hemşire bir kız kocasına doğru atıldı. Neşeyle seslendi ve el sallayarak inmeye başladı basamakları; "Seyfii, Seyfiiiii!". O anda Fatma hızla atladı kocasıyla arasındaki üç beş basamağı. Hemen girdi kocasının koluna. Seyfi şaşkın, Fatma kızgın. Seslendiğin adamın sahibi var bakışı attı hemşire kıza, Seyfi'ye de görüşeceğiz...
Karadeniz'in en inatçı bölgelerinden birinden, Sürmene'den göçmüştü Seyfi. Ailesi istemediği bir evliliğe zorlamış, bu sebeple İstanbul'a kaçmıştı. Tiyatroyla uğraşan elit bir ailenin özel şoförü olmuştu. Bambaşka dünyaların ve insanların içine girmiş, kendini her anlamda geliştirmişti. Selanik göçmeni bir ailenin dünyalar güzeli beyaz kızıyla severek evlenmişti. Ama memleketten gelen akrabaları doluşunca eve, Fatma'yı bu insanlarla baş başa bırakıp kendi sokaklarda bekar dolaştı. Çok yakışıklı adamdı Seyfi, heybetliydi, yeşil gözlüydü, giyinmeyi bilirdi. Sosyal hayatı zengin, çevresi genişti.
Eve ekseriyetle geç dönerdi Seyfi. Evlendikten birkaç sene sonra kendi işinin patronu olmuş, her anlamda güveni yerine gelmişti. Hovardalık, çapkınlık, eğlence, Eve geç gelişlerine bahane olarak, kumar oynadığını söylüyor, ispatı bir tomar parayı eşine veriyordu. Fatma içten içe gerçeği bilse de, ailesi dağılmasın çocukları kendi yaşadıklarını yaşamasın diye susuyor, kendini avutmaya çalışıyordu.
Bir gece yine geç saat olmuş, Seyfi gelmemişti. Kayın validesiyle kocasını bekleyen Fatma, yaşlı kadına "bu akşam oğlunun yuvasını yapacağım" dedi. Sabaha karşı eve dönen Seyfi yatak odasının ışığını açık görünce sağa sola vurmaya, naralar atıp, var mı bana yan bakan mizanseni oynamaya başladı. Kocasının bu sarhoş hallerinden korkan Fatma hiç sesini çıkarmadan girdi yatağa, uyuyormuş gibi yaptı. Seyfi ertesi sabah annesine, Fatma'yı nasıl sarhoş numarasıyla kandırdığını anlatıyordu keyifle. Bir hışımla mutfaktan çıktı Fatma, boynunda önlük ellerinde bulaşık; "papaz pilavı bir kez yer" dedi. Seyfi geceyi badiresiz atlattığına memnun; "olsun ben dün geceyi atlattım ya bugüne Allah kerim"
Fatma ile Seyfi çok sevdiler birbirlerini, birlikte büyüdüler, birlikte değiştiler, birlikte oldular hep. Ölüm ayırana kadar 40 küsür yıl sürdü evlilikleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder