26 Aralık 2014 Cuma

uçan balona binmek

Yine karmakarışık günlerdeyim. Dikkat ettim de sadece böyle zamanlarda bir şeyler yazıyor çiziyorum. Öğrenmem gereken şeyler var. ve anladım ki bunları öğrenmeden kader döngümü kıramayacağım. Kader döngüsü doğru bir tabir mi bilemiyorum. ama şuan bulunduğum durumu açıklayacak başka deyiş bulamıyorum. eğer aynı acı mütemadiyen karşıma çıkıyorsa, birileri bu konuda bana ders vermeye çalışıyor demektir. ben dersimi almadan davranış değişikliği göstermeden bu döngü böyle devam edip gidecek. ben artık büyümeyi seçiyorum...

geçtiğimiz günlerde birazcık canı yandı diye ortalığı birbirine katan feryat figan ağlayan 12 yaşındaki bir kız çocuğuna aklım sıra ders verdim. "Büyümek böyle bişeydir, acılarını çekmeyi ve ağlamamayı öğreneceksin" ne farkım var o kız çocuğundan? başıma gelen her aşk faciasında ben de feryat figan etmiyor muyum? etrafımdaki insanlara nazım geçenlere acımı bin misliyle yaşatmıyor muyum? kaderime isyan edip "neden ben" demiyor muyum? dile getirmesem de kalbimde bir isyan olmuyor mu? Anladım, bu sefer gerçekten anladım...

yine yaşadım, korkularım yine karşıma çıktı... tam bir sene sonra aynı senaryo başrol aktörü değişerek yeniden sahnelendi. ama bu sefer "içim güvercinleri okşamış kadar rahat". bunu yaşattıysa bana sebebi var. sebebi ben. sebebi benim yolculuğum. artık yolumla barıştım. geçen sene çakmıştım, sınıf tekrarı yapmamın sebebi bu. bu sene geçeceğim...

dün gece anlamı olduğuna inandığım kılavuz bir rüya gördüm. rüyamda doğal güzelliği harika bir boğazın üzerinde uçan balon içindeyim. turistik bir geziye katılmışım. uçan balonu ünlü bir gezgin sürüyor ve bize aşağıdakileri tanıtıyor anlatıyor. manzara müthiş! yer İstanbul boğazının en kuzeyi, başka rüyalarımda da gördüğüm hayal İstanbul'um, ütopyam... balonda birkaç kişi daha var, yükseliyoruz. Balonu kullanan gezgin sürekli balon içine hava pompalıyor ve yükseliyoruz. epey yükseldikten sonra balonu sepete bağlayan kancalardan birkaçının olması gerektiği yere takılı olmadığını fark ediyorum. balon önce yan yatıyor sonra ani bir şekilde suya düşüyor. üzerimizde can yelekleri var kesinlikle batmıyoruz. su gayet güzel, deniz harika! denize düşmek o kadar da kötü değilmiş hatta daha iyi oldu diye düşünüyorum. suda olmak havada olmaktan daha çok hoşuma gidiyor. sonra bizi bir kayığa alıyorlar. yolculuğumuzu su üzerinde tamamlıyoruz. düşmek daha hayırlı oldu diyorum, her şey daha güzel oldu...

herkesin yolu farklı, herkesin yolu kendine özel. hayatın akışına kendini bırakmazsan kendi koyduğun sınırlar içinde hapsolursun. kendimi bildim bileli hayatta sahip olmayı en çok istediğim şey "özgürlük". özgürlük sadece istediğini başkasının izni olmadan yapabilmek değil. "özgürlük" en çok da kendimize sınırlar koymadan, geriye bakmadan, olanlara takılmadan yol alabilmek. ben artık ilerlemeyi seçiyorum. yolun bana getirdikleri ve götürdükleriyle... hafifim, dinginim, mutluyum, yolumu seviyorum.
                                                                                                          FSB Aralık 2014

31 Mart 2014 Pazartesi

çapkın kocayla baş etme yolları / anneannem 3

Fatma'nın ailesinden başka önemlisi yoktu. 3 güzel çocuğu ve çok sevdiği bir kocası vardı. Kız kardeşi, babası, akrabaları vardı. Güzel bir evi, evinde görümcesi ve onun çocukları vardı. Bir de kocasının köyünden dökülenler gitmek bilmez misafirleri, akrabaları vardı. Mutluydu Fatma, kalabalığı severdi, evin koridorlarına bile yatak sererdi.

Günün birinde kocası Seyfi'nin uzak bir akrabası, hasta bir kadın tedavi için İstanbul'a tabii Fatmacığın evine geldi. Şimdilerde çok önemli değil çaresi var ama o yıllarda ölümcüldü kadının hastalığı. Fatma aylarca evinde baktı kadıncağızı. Kimsenin yapmak istemediği temizlik işlerini de yaptı. Hastadan asla iğrenmezdi. Severek ve sevgiyle baktı kadına uzunca bir zaman. Ama hastalık ilerledi, kadını hastaneye yatırdılar.

Fatma ziyaretine gitmek istedi kadının, Seyfi karşı çıktı. Durumu kötü, yanına almıyorlar dedi, türlü bahaneler uydurdu. Seyfi her gün hastaneye ziyarete gidiyor ama Fatma'yı götürmüyordu. Şüphelenen Fatma bir gün gizliden peşine takıldı kocasının. Hastaneye kadar takip etti. Hastanenin büyük mermer merdivenlerinden Seyfi önde Fatma arkasında tırmanırlarken, hemşire bir kız kocasına doğru atıldı. Neşeyle seslendi ve el sallayarak inmeye başladı basamakları; "Seyfii, Seyfiiiii!". O anda Fatma hızla atladı kocasıyla arasındaki üç beş basamağı. Hemen girdi kocasının koluna. Seyfi şaşkın, Fatma kızgın. Seslendiğin adamın sahibi var bakışı attı hemşire kıza, Seyfi'ye de görüşeceğiz...

Karadeniz'in en inatçı bölgelerinden birinden, Sürmene'den göçmüştü Seyfi. Ailesi istemediği bir evliliğe zorlamış, bu sebeple İstanbul'a kaçmıştı. Tiyatroyla uğraşan elit bir ailenin özel şoförü olmuştu. Bambaşka dünyaların ve insanların içine girmiş, kendini her anlamda geliştirmişti. Selanik göçmeni bir ailenin dünyalar güzeli beyaz kızıyla severek evlenmişti. Ama memleketten gelen akrabaları doluşunca eve, Fatma'yı bu insanlarla baş başa bırakıp kendi sokaklarda bekar dolaştı. Çok yakışıklı adamdı Seyfi, heybetliydi, yeşil gözlüydü, giyinmeyi bilirdi. Sosyal hayatı zengin, çevresi genişti.

Eve ekseriyetle geç dönerdi Seyfi. Evlendikten birkaç sene sonra kendi işinin patronu olmuş, her anlamda güveni yerine gelmişti. Hovardalık, çapkınlık, eğlence, Eve geç gelişlerine bahane olarak, kumar oynadığını söylüyor, ispatı bir tomar parayı eşine veriyordu. Fatma içten içe gerçeği bilse de, ailesi dağılmasın çocukları kendi yaşadıklarını yaşamasın diye susuyor, kendini avutmaya çalışıyordu.

Bir gece yine geç saat olmuş, Seyfi gelmemişti. Kayın validesiyle kocasını bekleyen Fatma, yaşlı kadına "bu akşam oğlunun yuvasını yapacağım" dedi. Sabaha karşı eve dönen Seyfi yatak odasının ışığını açık görünce sağa sola vurmaya, naralar atıp, var mı bana yan bakan mizanseni oynamaya başladı. Kocasının bu sarhoş hallerinden korkan Fatma hiç sesini çıkarmadan girdi yatağa, uyuyormuş gibi yaptı. Seyfi ertesi sabah annesine, Fatma'yı nasıl sarhoş numarasıyla kandırdığını anlatıyordu keyifle. Bir hışımla mutfaktan çıktı Fatma, boynunda önlük ellerinde bulaşık; "papaz pilavı bir kez yer" dedi. Seyfi geceyi badiresiz atlattığına memnun; "olsun ben dün geceyi atlattım ya bugüne Allah kerim"

Fatma ile Seyfi çok sevdiler birbirlerini, birlikte büyüdüler, birlikte değiştiler, birlikte oldular hep. Ölüm ayırana kadar 40 küsür yıl sürdü evlilikleri.

27 Mart 2014 Perşembe

anneannem / 2

istanbul'un sahil semtlerinden birinde, balıkçı bir babanın, beyaz ve güzel kızı... annesi tarafından terk edilen bir çocuk... kardeşlerine küçük yaşında annelik yapan bir abla... mahallesinin güzeli, babaannesinin bi tanesi, adı evlenene kadar fatma...

18 yaşında hayatının erkeğiyle tanışmış. karadenizli aileye kız vermekten çekinen babasını, bir rakı sofrasında söylediği şarkı ile ikna etmiş. yaşayacağı zorlukları önceden tahmin eden babası çok ağlamış kızı evlendiğinde. Fatma ise razı gelmiş içine düştüğü aileye, geleneklerine... adı da değişmiş Raziye olmuş. o yaşa kadar kullanmadığı ikinci adını uygun görmüşler.

çekirdek ailesiyle hiç baş başa kalamamış. tüm "köy" dökülmüş evlerine. kapılara kadar yataklar sermişler. ama sakın şikayet ettiğini ya da mutsuz olduğunu sanmayın. belki de parçalanmış bir aileden gelmiş olduğu için kalabalık sülale içinde yaşamayı sevmiş. hemşericiliğin en fanatiğini yaşayan karadenizli insanlara, onlardan biri gibi sevdirmiş kendini...

3 güzel çocuğu olmuş. Dilek, Murat ve tekne kazıntısı Abdullah... son çocuğuna hamile kalmadan önce kalp hastası olmuş. açık kalp ameliyatı hayatta başına gelen en korkunç şey...

radikal bir şekilde dine dönen kocasına ayak uydurmuş. 30lu yaşlarında "hacı" olan kocasını, çapkın şoför olan halinden daha çok sevmiş. Raziye'nin güzelliği değil, dini hassasiyetleri olmuş kocayı eve döndüren.

38 yaşında anneanne olmuş. ve başlamış ilk torununa, evladından ayırmadığına, hikayeler masallar anlatmaya. yaşanmışlıkları resmetmeye...

anneannem için yazdığım bundan sonraki yazılar, onun anlattığı hikayeler olacak...

FSB Mart 2014

25 Mart 2014 Salı

kelimelerim

Ben Seval,

30 yaşında, safiyane yaşamına devam eden bir kadınım.
Her geçen gün büyüdüğümü ve dünyayı daha iyi gözlemleyip anladığımı düşünüyorum.
Ve her geçen gün daha önce farkedemediklerime göremediklerime bakıp bakıp şaşırıyorum.
Dünya ne güzel, insanlar ne tuhaf...

Ben terazi burcu bir kadınım, güzele, sanata ve haz almaya odaklı bir insanım.
Dünyamın güzel olması için çalışıyorum. Çalışmalarım benliğim üzerinde yoğunlaşmakta...
Bazen değiştiğim konusunda yanlış yargılara varsam da, aslında gelişiyor ve her geçen gün özüme daha da yaklaşıyorum.
Bu yaşımda öğrendim ve çok iyi idrak ettim ki, insan neyse o! Boşuna dememiş Mevlana, boşuna yüzlerde kitap yazılmamış tasavvuf hakkında. Özümüzden sapmaya başladığımızda mutsuz oluyoruz. Kendi içimize yaptığımız her yolculukta ise huzur doluyoruz.

Ben güzel bir aileye gönderildim. Çok güzel ve özel bir kadının torunuyum. O, tasavvuf veya başka dilde yazılan adıyla kuantum hakkında hiçbir şey okumamıştı. Ama ben dünyanın işleyişiyle ilgili öğrendiğim her şeyde onu buluyorum. O, dünyasıyla uyumlu yaşayan ve mutlu olan bir kadındı. Ben ise hala öğrenmeye çalışıyorum.

Dua ya da olumlama; aynı şeyin farklı dillerdeki adı... İnsan olarak en büyük ihtiyacımız bu! Çünkü dile getirdiğimiz her kelime bir gerçek olarak hayatımıza giriyor. Ve maalesef farkında olmadan çok fazla olumsuz konuşuyoruz. Olumsuz kelimeler olumsuz enerjiye, olumsuz enerji hayatımızda aksaklıklara, hayatımızdaki aksaklıklar da mutsuz sinirli ve huysuz insanlar olmamıza sebep veriyor. Sonra da bu başarısızlığımıza çeşitli kılıflar uyduruyor, bazen de en yakınımızdaki insanları suçluyoruz...

Dünyanın kuralları çok net;
iste; dua et, olumlama yap, hangi dinde hangi inanışta nasıl biliyorsan öyle iste.
tevekkül et; olumlu bir insan ol, yaratıcıya güven, onun yarattıklarına güven, etrafına pozitif bir enerji yay.
şükret; hayatındaki her şey için teşekkür et, mutlu ol, sev, hayatının her anını hissederek yaşa.

Öğrenerek yaşıyorum. Her geçen gün gelişiyor ve büyüyorum. Özümde var olana yaklaşıyorum. Yolum uzun ve güzel. Tadını çıkara çıkara, etrafımdaki güzellikleri görerek duyarak koklayarak yürüyorum. Yol gerçekten çok güzel...

FSB Mart 2014

10 Şubat 2014 Pazartesi

hasta

İnsan bile isteye kendi kendini hasta edebilir mi? Ben bunu başardığıma inanamıyorum...

Bir ayı biraz geçen bir depresyon dönemi sonrasında, ruhumdaki yaraları bedenime döktüm. Terk edilmişliğin ya da tercih edilmemişliğin acısı kat kat vücudumdan çıktı. İnsanın tüm sinirlerinin geçtiği yerde, omurilikte oluşan yara hayatımda tattığım en büyük fiziksel acılara sebep oldu.

İki buçuk sene önce ortaya çıkmıştı fıtık hastası olduğum. Biri ciddi seviyede ilerlemiş olan tam üç fıtık taşıyordum vücudumda. Fizik tedavi ve biraz daha dikkatli yaşayarak, fıtıklarımla idare edebileceğimi düşündüm. Aslında ettim de. 23 Ocak perşembe gününe kadar...

Kalpten edilen duanın kabul olması mı, eşref saatine denk gelmesi mi yoksa kuantum mu bilmiyorum. O gün üzüntümü o kadar yoğun yaşıyordum ki... Yatağımda olmayı diledim. Yorganın altında kalıp uzun zaman çıkmamayı düşledim. Ve dedim ki içimden, "ölümcül olmayan bir hastalığım olsa da bir ay evde raporlu yatsam, evden çıkacak çalışacak gücü kendimde bulamıyorum"

Sonuç; iki buçuk yıldır uyumakta olan fıtığım öyle bir uyandı ki, beni de kendiyle birlikte tam on gün uykusuz bıraktı ve fedakar anneciğimi de. Onuncu gün çok güvendiğimiz bir cerrah tarafından ameliyat edildim ve 20 günlük bir yatak istirahati aldım. İşte 30 gün, tam bir ay...

Bu hikayeden çıkardığım dersler; hayatta sağlıktan daha değerli bir hazine yok. Bir kere onu kaybedersen diğer bütün dertler önemini yitiriyor. Dualar, dilekler, istekler her zaman olumlu şeyler olmalı. Evrenin garip bir espri anlayışı var, onca mesajdan en garip olanına cevap verebiliyor. Ve bir gün kendiminkini kurana anne olana kadar, ailemden annem babam kardeşimden öte dünya yok.

FSB, Şubat 2014

13 Ocak 2014 Pazartesi

Coldplay - Fix You



Bu aralar çok dinlediğim ve kendimle özdeşleştirdiğim bir parça...
Hatta en yakın arkadaşımla da özdeşleştiriyorum.
deneyip de başarısız olanlarla...
ve istediğini elde edemeyenlerle...
ve bir şeylerin yetersiz olduğunu düşünenlerle...
arayış içinde olanlarla...
ve arayışı hiç bitmeyenlerle...